17 Şubat 2017 Cuma
Ellerim ceplerimde. Her karşını ezbere bildiğimiz yolu tek başıma yürüyorum. Akşam üstü, esiyor da biraz. Yine ince giyinmişim. İliklerime kadar hissettiğim acı mı? Rüzgar mı? Yanımda olsaydın ceketini verirdin. Hayranlıkla bakardım sana. Her zaman ki gibi kokunu içime çekerdim. Şimdiyse yoksun. Üstüme ayrılıktan bir mont çektim. Emin ol can özüm ısıtmıyor. İnsanlar geçiyor yanımdan. Dikkatsiz yürüyorum. Birisine çarpmak umurum da değil artık. Güneş son demlerini sunuyor sensizliğime. Aydınlığa tahammül edemiyorum. Birkaç küfür sızıyor aralık dudaklarımdan. İnsanların yüzlerine bakıyorum derin derin. Sen, neden hiç birinde yoksun? Geçip gittin mi yoksa yanımdan? Kalabalığa karışıp bir yabancı mı oldun? Tutamadım dimi yine seni. Senden sonra tutunmak nedir bilemedim zaten... Boş bir park buluyorum kendime. En ücra köşesinde bir banka oturuyorum. Seninle oturduğumuz yerler kadar samimi değil. Ceplerimi karıştırıyorum. Çakmağı bulamıyorum. En çok böyle zamanlarda özlüyorum seni. Önce güler sonra çakmağını uzatırdın. Ellerimi tutardın sonra. Bir itirafta bulunmalıyım. Bazen çakmağımı bulamamış gibi yapardım. Ellerimi tutardın. Sigarama dalıyorum. Bir dalda 42 çizgi varmış. Sen gidince öğrendim. Ve bazı geceler sana çok ihtiyaç duyuluyormuş. Bunu da sensiz geçirdiğim gecelerde öğrendim. Can özüm ben bu şehrin grisine siniyorum yavaş yavaş. Keskinleşiyorum. Kalabalığın uğultusunda parçalanıyor sesim. Her saniye biraz daha birbirine karışıyor düşüncelerim. Parmak uçlarım sızlıyor. Can özüm ben bu şehrin grisine siniyorum yavaş yavaş. Kendine dikkat et. Hiç oluyorum, inadına gülümse olur mu?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder